Samsung’un kuruluşu, alışılmışın aksine bir garajda ya da üniversite yurt odasında değil Kore’nin en karanlık dönemlerinden birinin ardından gerçekleşti.
Hikâye, Japon işgalinin zorluklarından Kore Savaşı’nın yıkımına ve sonrasında Amerikan yardımları ile Kore hükûmetinin desteklerine kadar uzanıyor.
20. yüzyılın ilk yarısı Kore için pek de iyi geçmedi.
Yüz yıllık siyasi müdahalenin ardından Japon İmparatorluğu, Kore’yi 1910 yılında resmen ilhak ederek kukla devlet hâline getirmişti. Tahmin edebileceğiniz gibi Japon işgali acımasızdı.
1945 yılında Amerikan ve Sovyet askeri yönetiminin yarattığı kaosa rağmen Kore halkı iyimserlik içindeydi. Bu iyimserlerden biri de Japon işgali sırasında kendi işini kurabilecek kadar şanslı birkaç Koreliden biri olan Lee Byung-chul’du.
Lee, 1938 yılında bakkaliye ihracatı konusunda uzmanlaşmış Samsung adında küçük bir nakliye şirketi kurmuştu.
Samsung, en başından beri çok büyük rekabet avantajına sahipti. Lee’nin rejime olan faydası, Japon bankalarından kredi almak gibi çoğu Korelinin sahip olmadığı pek çok ayrıcalık sağladı.
Samsung’un Japon dönemi zamanına göre iyi olsa da yeni bağımsız Güney Kore, Lee için muazzam fırsatlar sundu.
Samsung için her şey harika görünüyordu ama sonra Kore Savaşı patlak verdi. Modern silahlar, Güney Kore’deki büyük şehirleri ve sanayi merkezlerini harap etti. Kore’nin fabrikalarının çoğu üç yıl süren savaş sırasında hasar gördü.
Savaşın sonunda Kore’nin altyapısı ve ekonomisi çöktü. Güney Kore hükûmeti, ülkenin büyük askerî harcamalarını finanse etmek için daha fazla para basmak zorunda kaldığından fiyatlar aşırı yükseldi.
Hiperenflasyon o kadar fazlaydı ki Temmuz 1953’te Kore’nin dolaşımdaki parası, sadece üç yıl öncesine göre 24 kat daha fazlaydı.
Güney Kore’nin ve dolayısıyla Samsung’un geleceği giderek daha belirsiz görünüyordu.
Savaştan sonra ABD, Marshall Planı’nın Kore versiyonunu oluşturdu ve kısa süre sonra Birleşmiş Milletler de aynı şeyi yaptı. 1950’ler boyunca Kore hükûmetine 3 milyar dolar gönderildi ve hükümet de yatırıma değer şirketleri seçti.
Samsung da bu yardımdan yararlanan şirketler arasındaydı. Tabii bu seçimde Lee’nin Güney Kore’nin ilk devlet başkanıyla olan yakın dostluğunun payı büyüktü. Aslında Samsung’un Lee’nin görev süresi boyunca aldığı devlet yardımı akıl almaz boyutlardaydı.
Genellikle ihracata çok katı sınırlamalar getiren hükûmet, Samsung’a serbestlik tanıyarak savaştan sonra en büyük hurda demir ihracatçısı olmasına izin verdi. Amerikan yardım parasının Samsung’a aktarılması, gerçek üretime geçmesini sağladı.
Yıkık fabrikaları Amerikan parasıyla satın alıp yeniden inşa etmek o kadar kârlı bir işti ki Samsung, 1950’ler boyunca yılda ortalama %93 büyüdü.
Ancak yardımlar, madalyonun sadece görünen yüzüydü. Kore hükûmeti de Samsung’a çok rekabetçi oranlarda cömert krediler veriyordu. Lee, devlete bağlı bankalar aracılığıyla devlet kredilerinden en çok yararlananlardan biriydi.
Asıl komik olan ise parayı aldıktan sonra dönüp aynı bankaları satın almaya başlamasıydı. Sigorta ve kimya sektörlerinde de faaliyet göstermeye başlayan Samsung, o kadar büyümüştü ki devrim bile onu alaşağı edemezdi.
Ordu 1961’de rejimi devirdiğinde, Lee muhtemelen fazla endişelenmemişti. Yeni yönetim altında Kore ekonomisi dışa açıldı ve Samsung ihracat büyümesine odaklandı.
Lee bir kez daha Kore hükûmetinin gözüne girmişti. Hükûmet, 1969’da elektronik sektöründe faaliyet gösteren şirketlerin vergilerini %50 oranında azaltan bir yasa çıkardı ki o dönemde sadece Samsung Electronics vardı…
Bunların hiçbiri, Lee’nin siyasi güce yakın konumlanması olmadan mümkün olamazdı. Nitekim Samsung, bugün bile hükûmet ile el ele yürüyor.
İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimize aşağıdan göz atabilirsiniz: